Geceyi geçirdiğim petrol istasyonda bölük pörçük ve oldukça rahatsız, kamyon gürültüleriyle sık sık uyandığım bir gecenin sabahına saat 5.30 da uyanıyorum.
Uyku tulumunun toparlanması, paketlenmsi, eşyaların yerleştirilmsi, üzerimin giyilmsi derkeeen saat 6ya yaklaşıyor. Pozantıdan Konya istikametine doğru pedal çevirmeye başlıyorum ama bu gün oldukça şanssızım. Ve şanssızlığım sabahtan başlıyor. Rüzgar ters esiyor ve esinti oltdukça kuvvetli, bunu sudaki etkisine bakarak görebilmek mümkün.
Saatte 9-10 km yi geçmeyen hızımla. Bir müddet ilerliyor, kahvaltı için temiz ve uygun biryer arıyorum. Gözüme kestirdiğim bir yere girip, kahvaltımı yapıyor, su takviyemi yaptıktan sonra yeniden yola koyuluyorum. Rüzgar aynı şiddetiyle esmeye devam ediyor. Donkişot un yel değirmenlerine açtığı savaşı ben rüzgarın kendisin karşı veriyorum. Bir yandan yokuş, diğer yandan rüzgar ilerlemek hiç te kolay değil.
İleride rüzgar etkisini nihayet biraz yitiriyor. Niğde il sınırına kadar geliyorumPedallamaya devam.
Tekir’e geldiğimde ihtiyaç molası veriyorum. Yolculuğumun bu bölümü gördüğüm keçiler ve çobanlar, bana havlayan çoban köpekleri dışında sıradan ama görsellik acısından son derece keyifli geçiyor.
Güneş yavaş yavaş etkisini göstermeye başlıyor. Bir istasyonda durarak güneş kremi ile güneş ışığına maruz kalan bölgeleri yağlıyorum.
Tekir - Çiftehan arası
Çakıt Vadisi
Çiftehan'ın Kocak köyünde ikamet eden Hüseyin AKGÜL ve Kazım AVŞAR isimli amcalarım anadolu kültürünü ve misafirperverliğini yaşatmaya devam ediyorlar. Sohbetimizin ardından üzüm ikram ediyorlar. Taze meyve güç ve enerji verir. Bu da bana iyi gelir:) Bu arada poz verirken birbirleriyle neden tokalaştıklarını hala çözemedim.
Dalından yeni koparılmış üzümü de yemişim ki yokuş mu dinlerim artık. Asılıyorum pedala Köşkünü ilçesinden geçiyorum.
Yolun hemen kenarından bir armut ağacı görüyorum. Yola okadar yakın ki köklerini yolun altına salmış, yani bir nevi kamulaşmış bir armut, ee bende kamu görevlisi olduğuma göre armut benim sayılmazmı. Hemen iki tane koparıp devam ediyorum.
Uzun ve bitmek bilmeyen yokuşlarda su tüketimi oldukça fazla oluyor. Su rezervim yine tükenmek üzere. Suyumu doldurmak üzere Ulukışla Bölge Trafiğe uğruyorum. Ramazan SARI isimli polis memuru abim, sağolusun çok ilgi gösteriyor, ve bisiklet kullanımının gereğine değiniyor. Tabiî ki sohbetimizi ramazan abinin ikram ettiği çay eşliğinde sürdürüyoruz. Ve ben çok oyalanmadan izin isteyip yeniden yola koyuluyorum.
Ve nihayet Ulukışla tabelasını görüyorum.
pozantıdan ereğliye doğru giderken bir ara km saatim 58 i gösteriyor, fotoğraf için pedal çevirmeyi bırakınca yeniden 52 ye düşüyor.
Yol boyunca her yerde yol çalışması görmek mümkün. Yeni dökülen asvaltların kokusu nefes alışverişimi güçleştiriyor ve teneffüs ettiğim zift kokusu bir süre sonra başım ağrımaya başlıyor
Ereğliye girişim öğleyi buluyor ve açıkıyorum. Demireller dinlenme tesisinde bulabildiğim en zengin kalori içerikli yemeği yiyorum, et haşlama, pilav yanında keçi yoğurdu.
Yolda bisikletiyle seyir halinde olan delikanlı kendisine merhaba deyip geçince hemen temposunu artırıp bir müddet bana eşlik ediyor ve kovasından bir tane elma ikram ediyor. Bu delikanlının imi Süleyman dı yanılmıyorsam.