21 Eylül 2010 Salı

4.GÜN (20.09.2010 Pazartesi)

Çıktığım o uzun ve yorucu yokuşlara birde uzun süre rapor yazma işi eklenince sabah planladığım gibi erken kalkamadım. Ve güne yine kötü bir sürprizle uyandım, ön lastiğimin 2 kez patlamasının ardından 3. kez ve hemde arka lastiğin patlamış olması oldukça canımı sıkıyor. Arka lastiğin kenarında yer alan plastik koruma plastiklerle kaplı olduğu için lastiğe ulaşması ve sökmesi çok zor, o plastikleri tutan cırtları kesmek zorunda kalıyorum. Ve başlıyorum tamire. O kadar sinirliyim ki bu tamir işinden görüntü bile almıyorum.


Aynı sinirle, unutmamış olmama rağmen canımın sıkıntısından makinayı çıkarıp fotoğraf çekmek içimden gelmediği için Sarayönü ve Ladik ilçelerini görüntü almadan geçiyorum. Sarayönünden sonra 20 km daha pedal çevirerek Kadınhanı ilçesine ulaşıyrum.
Şehirmerkezinde dolaşırken Şehre ismini veren han'ı görüyorum hemen sol yanımda.
Şehir merkezinde tören geçişi yapan öğrenciler tuhaf gözlerle bana ve bisiklete bakara yollarına devam ediyorlar. Kendi aralarında yaptıkları, "üff bisiklete bak" "yarışçı mı lan bu" yorumlar kulağıma geliyor.
Kadınhanında yaptığım market alışverişinden sonra, bir kavun tezgahına gelip, bir kavun aldıktan sonra aynı yerde kahvaltımı yapmaya başlıyorum.Kahvaltıda kepekli ekmek, beyaz peynir, zeytin, üzüm, yeşil biber, ceviz ve kavun var.
Şadırvandan suyumu da doldurduktan sonra yoluma devam ediyorum.
Yol üzerinde bir aracın kaza yapmış olduğunu görüyorum. Sanırım kaza önce olmuş, kaza mahallinde kimseler yok.
Yol kenarında yaşlı bir amca sıcakta çöp topluyor. Acımaktan ziyade taktir ediyor, alkışlayarak yoluma devam ediyorum.
 
Ilgının ilk köyü uzaktan görünüyor.

Ve Ilgın dayım.
Ilgın mezarlığında yer alan mezar taşları ne mezarlığın ne kadar da eskilere dayalı olduğunu ele veriyor. Mezarlığın hemen her bölgesinde taş üzerine işlenmiş oyma eski yazılar dikkat çekiyor.
Ilgın Mezarlığı, taş duvarlı evleri, dar sokaklarda yer alan tarihi dükkanları ve sokaklarında duyan nal sesleri tarihten izler taşımaya devam ediyor.
Ilgın kaplıcalarına giderken yolumun sol tarafında Kaymakamlık binasını görüyorum. Kaymakam beyi ve akabinde Meslektaşlarım olan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı çalışanlarını ziyaret ediyorum. 
Ilgın Kaymakamı sayın Cahit IŞIK, güler yüzü ve engin kişiliği ile kapıda karşılıyor beni. Uzun uzun sohbet ediyoruz.Kendiside spor yaptığını, çarşıya yürüyerek çıktığını ve zorunda kalmadıkca arabayı kullanmadığını söyleyerek herkesin aynı hassasiyeti göstermesini diliyor. Katılmamak mümkün değil. Kaymakamlıktan ayrılırken Kaymakam bey kitap hediye etmek istiyor, bu nezaketi için kendisine teşekkür ediyor ancak ağırlığından dolayı o kitabı yanımda taşıyamayacağımı özür dileyerek ifade ediyorum. O zaman kargo yapalım diyor ve adres alıyor. 
Kaymakamlık çalışanı İbrahim AKCURA evinin kaymakamlığa 4 km mesafede olduğunu ve evine, ögle yemeği de dahil bisikletle gidip geldiğini belirtiyor, kendisini tebrik ediyor ve diğer çalışanlara örnek olmasını diliyorum. 

Kaymam beyi ziyaret ettikten sonra meslektaşlarımla görüşmek üzere SYDV na geçiyorum. Arkadaşlarımızın hepsi çok samimiler. Yemek vakti henüz gelmemiş ve benim karnım henüz aç olmamasına karşın Vakıf  Müdürü Bayram Ali İLHAN yemek yemeden göndermem diyor, Fazlı bey ve Hüseyin beyi de alarak Cancan pide salonuna geçiyoruz. Pideler son derece lezzetli...
Yemekten kalktıktan sonra, günün 2, gezinin 4.patlağı ile karşılaşıyorum. Lastiği gördümde sanki dünya başıma yıkılıyor ve işin kötü yanı patlayan yine arka lastik. Bayram Ali bey tanıdıkları iyi bir bisiklet tamircisi olduğunu söylüyor ve oraya doğru yol alıyoruz. Bisiklet tamiri ağırlırlı olmak üzere yedek parça satış işletmesi bulunan Bülent EGE bey, yağlı ellerini büyük bir sevgiyle uzatarak merhaba diyor. Tamir işişle meşgul olurken sohbet ediyor. Bisiklet işi bize babadan kalma diyor. Bisiklete olan sevgisini ve bağlılığını bir yandan ifade ederken diğer yandan bisikletime gösterdiği hassasiyetle bunu gösteriyor. Teşekkürler Bülent abi.
Bülent abiyle vedalaşarak ayrılıyoruz. 
Beni yollara düşüren, o bilindik manzara bu kezde Ilgın merkez de karşıma çıkıyor. Bir yanda sularıyla şifa dağıtan ılgın diğer yandan suyunu kaybetmiş. Malesef susuz ama kocaman bir dere. 
İki arkadaş yanımdan geçerken duruyorlar, kısa bir sohbetten sonra bir kaç fotoğraf çekip ayrılıyorlar.
Afyon a girerken yolun sağında ve solunda çok sayıda tugla fabrikası bulunuyor. 
Bir tabelanın önünde foğraf çektirmek için duruyorum, havadaki rüzgara bir de kamyonların oluşturduğu rüzgar eklenine mavi düş malesef devriliyor, Allahtan birşey yok...
Afyona girerken telle çevrili bir alanda sarı renkli projektör görünüşlü şeyler dikkatimi çekiyor. Ne olduğu hakkında hala tam bir fikrim yok. 
Afyon askeri hava alanı.
Yolda motor kaputu açılmış olan bir araç var, yapabileceğim birşey varmı diye soruyorum, araba su kaynattı , su koyduk ama nasıl havasını alacağız diye soruyorlar, tarif edip ayrılıyorum. Bu arada araba isyanlarda. Hali içler acısı .
 Yol kenarında bir ayva ağacından bir tane ayva koparıyorum, bir tane ısırıyorum ama ayva boğazımdan geçmeme konusunda oldukça ısrarlı, o bir lokmayı çok güçlükle yuttuktan sonra, geriye kalanını atıyorum. 
Artık tam anlamıyla şehir merkezine doğru giriş yapıyorum. 
Kalori yönünden oldukça zengin olduğu için bir bardak mısır alıyor ve yiyerek devam ediyorum. 
Ayon tepesi. 
Afyona geleceğimi diğer habercilerden öğrenen Afyon ulusal televizyonu Kanal 3 e uğruyorum. Röportaj ve çekimden sonra, konaklayacak yer aramaya başlıyorum.Kanal 3 te yarın saat 08.30 - 09:30 daki spor proğramı ve yarın gün boyunca yayınlanacak haber proğramlarından izleyebilirsiniz.
Kanal 3 teki çekim işlerimiz son bulduğunda, konaklamak ve istirahat etmek üzere bir yer bakınıyorum. Birkaç petrol istasyonuna uğruyorum ancak kalacak uygun yerlerinin olmadığını söylüyorlar. Bu güne kadar konaklama ile ilgili en küçük bir sorun yaşamama ve hatta çadır kurma ihtiyacı bile duymama karşın Afyonda konaklayacak yer bulmada zorlanıyorum. Bulunduğum yere yakın olan son petrol istasyonuna uğruyorum. Pompa görevlisi arkadaş kendilerinde kalacak uygun bir yerin olmadığını ancak, yan tarafta bulunan lastikcinin bana yardımcı olabileceğini söylüyor. Artık günün yorgunluğunun da etkisiyle bir an önce durup dinlenmek istiyorum kaybedecek vaktim yok, pompacıya soruyorum, kardeş siz tanırsınız lastikçı yardımcı olurmu acaba, olmayacaksa hiç uğraşmayalım derken, ileriden bize doğru yaklaşan yakışıklı delikanlıyı göstererek işte kendisi de geliyor abi diyor. O delikanlının isminin Ahmet olduğunu öğreniyorum. Ahmet ZEYBEK…
Ahmet o kadar sıcak kanlı ve samimi bir insan ki 5 dk içerisinde sanki yıllardır süren bir dostuğumuz varmışçasına samimi ama bir o kadar da saygılı ve seviyeli konuşmalar geçiyor aramızda. Ahmet Lise 1. sınıftan terk 22 yaşında bir insan olmasına karşın örf,adet, gelenek ve göreneklerimize son derece bağlı, saygılı ve kültürlü bir genç. Kalacak yer konusunda yardımcı oluyor, bu güne kadar kaldığım en küçük ve en rahatsız yeri bana tahsis etmesine karşın yolculuğumun bu güne kadar olan bölümünde en çok mutluluk duyarak uyuyacağım yatak aynı zamanda bu…Çünkü Ahmetin almış olduğu terbiye bana yok demeye izin vermiyor ve bana kalacak yer temin etmeyi aslında bir borç olarak görüyor. Düşünsenize Afyonkarahisardaki Ahmet’in Kadirliden çıkıp gelen Yusuf’a borcu var. Ve o bu borcu ödemeye çalışıyor. Hayatının her alanında ve genç yaşına ragmen yaşadığı onca olumsuzluğa rağmen kendisinden yardım isteyen herkese karşı aynı borçluluğu duyduğundan bahsediyor. Eşyalarımı taşımama bile izin vermiyor, sağolsun kendi elleriyle kalacağım yere götürüp yerleştiriyor. Yemek yiyeceğimi söylediğimde, bulunduğu mekanın en güzel yerine hemen sergi atıp “Ben hep yemeğimi burada yiyorum abi, buyur sende burada ye” diyor.

Ahmetin sevgisinden nasibini alan çok şey var anlaşılan, orada bulunan bütün köpekler onun etrafında pervane, hepsi dostu olmuş. Bana göre yolculuğumun A 2 teker ekibiyle tanışmamdan sonra, en büyük kazanımı Ahmet ile tanışmak. Bu konaklamamda benden 8 yaş küçük olan, lise 1. sınıftan terk Ahmet ten aslında çok şey öğreniyorum. Ve Ahmet kardeşim. 
 Saat 0:48 itibarıyle rapor işlemi sona eriyor. Ve şimdi dinlenme zamanı. İşte o bahsettiğim muhteşem uyku alanı.