26 Eylül 2010 Pazar

9. GÜN (25.09.2010)

İzmir - Manisa 35 km.
Manisa - Sındırgı 104 km.
Gün boyunca yapılan toplam km: 139
Su tüketimi: 10,5 litre.

Bu gün saat 07:30 da uyanıyorum. Geceyi geçirdiğiim İzmir Bornovada, Küçükpark içerisinde bulunan Fısıltı Nargile Kafede, ortağı kolaçan edip kendim kahvaltı yapacak birşeyler arıyorum. Gözüme en başta yumurta takılıyor, ilk önce yumurtayı ocağa koyup haşlıyorum.



 Yemek bulaşığını yıkarken fısıltı cafe çalışanı Osman DAYAN geliyor.

Tam ben ayrılırken iş yeri sahibi Hakan bey ve kardeşi geliyor. Onlarla vedalaşarak fısıltı kafeden ayrılıyorum.Kahvaltı ve barınma için İzmir Bornova Fısıltı Nargile Kafe ve Hakan beye çok teşekkür ediyorunm.


Yolda eski bir komutan selam veriyor ve bir saniye diye işaret ediyor, hemen çekiyorum sağa. Kendiside tüm doğa sporlarıyla alakadar olan Kemal SALMAN, "bana eski günlerimi hatırlattın delikanlı, seni tebrik ediyorum, kazasız belasız" diyor, yollarda dikkatli ol deyip, tehlikeli bölgeleri sıralıyor.
İzmirden il sınırından ayrılarak İzmir-Manisa arasında bulunan meşhur Sabuncubeli yokuşunu tırmanmaya başlıyorum. Bu zorlu yokuşu çıkarken hızım, saatte 8 km ye kadar düşüyor. Çok fazla terlediğim için suyuma hemen 2 tane soda ilave ediyorum.






Hava sıcak ve güneş yakıcı, sabuncubeli yokuşunu çıkarken çok su kaybettim. Biraz dinlenmek üzere yol kenarında duruyorum. Durduğum yerin karşısında dinlenme tesisinde bulunan Kudret ERSOY bey, yanıma gelip "merhaba, bende sporcuyum diyor" hangi dalda uğraşıyorsunuz diye sorunca sıralıyor "paraşüt,yamaç paraşütü, dalma, dağcılık ve diğer doğa sporları" kendisiyle bir hatıra fotoğrafı çekip ayrılıyoruz.
Kudret bey yokuşun az kaldığını söylüyor, biraz daha pedalladınız mı inişe dönüyorsunuz diyor, bu haber beni yeniden canlandırıyor. Yeniden asılıyorum pedala ve birazdan Kudret beyin söylediği gibi inişe dönüyor yönüm. Ve çok geçmeden Manisa tabelası beni karşılıyor.


Manisa Merkez Laleli de yön sormak için durduğumda, isimlerinin  Alpay EROĞLU ve Ferhat TOPRAK olduğunu öğrendiğim iki delikanlı yaklaşıyor yanıma. Ferhat o kadar meraklı ki... Sorularını bir bir sıralıyor ama bu sorular hiç bitmeyeceğe benziyor. "ferhatcığım benim gitmem lazım, çok yolum var, bana izin verirmisin diyorum" gönülsüz  tamam diyor. Bir fotoğraf çekilip ayrılıyoruz.

Manisa merkezden-Balıkesir yönüne giderken, İzmir - İstanbul yolunun hemen sağ tarafında duran mavi Yamaha XT 660 dikkatimi çekiyor. Bir yanım da motorcu olduğundan, parmaklarım otomatik olarak frene gidiyor, duruyorum. Motorun kimin olduğunu soruyorum, bende motorcuyum dediğimde "tam yerindesin o zaman" diyorlar. Tesadüfen Eski Türkiye şampiyonlarından Motocross yarışçısı Sedat EFELER'in işyerine geliyorum. Sedat abi çok sıcak kanlı, laf lafı açıyor, sohbet uzuyor. Sedat abi 1990-2000 yılları arasında lisanslı olarak yarıştığını, Türkiye 2. liği de olmak üzere, 250 cc katagorisinde bir çok başarısının olduğunu söylüyor. "Yusufcuğum gel diyor, sana yarış yıllırama ait ve diğer benim için önemli olan fotoğrafları göstereyim" hiç üşenmeden ve bütün detaylarıyla anlatmaya başlıyor. İlgiyle dinliyorum.
BURSA -Nilüfer kupası.

Sedat beyin motor merakı çok eskilere dayanıyor, lakin babası Hasan EFELER eski motor tutkunlarından. Caddelerde motosikletin nadiren görüldüğü yıllarda Sedat bey babasının motorlarının üzerinde oyun oynuyormuş.
Hasan EFELER'in Çanakkalede çektirmiş olduğu bir fotoğraf.
Hasan EFELER'in 1938 yılında çekilmiş, gençlik yıllarına ait bir fotoğrafı.
Sedat bey şu an Üniversite öğrencisi olan oğlunun sünnet aracını da motosiklet olarak seçmiş.

Eski Manisa belediye başkanı.
Bu fotoğrafta eski ve yeni bir çok milli yarışçı ve yıldız var.Sıralamak gerekirse Şakir ŞENKALAYCI, Burak ÖZEL, Apaci İsmail, Cumali DURMAZ,
Ertuğrul TOPTAŞ gibi isimler var.









Sedat bey'in Türkiye 2. si olduğu fotoğraf, bu yarışta bacağını kırmasına rağmen yarışı bırakmayarak derece yapmış, podyumdaki bu fotoğrafta bacağının kırık olduğunu belirtiyor.











İzmir - İstanbul yolunda ilerlerken, sağ tarafımda meşhur Manisa Mesir macunu satan bir işletme dikkatimi çekiyor. Manisaya gelip mesir macununu tatmadan gitmek olmazdı. Maccun isimli bu işletme mesir macunu ile ilgili her türlü ürünü bünyesinde bulunduruyor. Manisa da mesir macunu pazarının en büyük payını elinde bulunduran bu büyük işletme, modern binasi ve iç dizaynı, temiz giyimli ve güleryüzlü çalışanlarıyla, Ülkemizin en işlek yolu olma ünvanını taşıyan, günlük ortalama 20.000 aracın geçtiği İzmir -İstanbul yolunda 2007 yılından bu yana hizmet veriyor. Alışveriş için içeriye girdiğinizde hemen minik mesir lokumlarından ikram ediliyor.
İşletme sahibi Mustafa  bey, çok sakın ve mütevazi bir kişiliğe sahip. Benimle bizzat kendisi ilgileniyor, macunların yapımı, tarihi ve sunumu hakkında geniş bilgiler veriyor.


Mustafa Mesir macunu ile ilgili gerekli bilgileri verdikten sonra, "peki daha önce manisa kebabı tattınız mı diyor" " hayır tatmadım ama, manisanın kebabı de mı meşhur diyorum" " tabiki" diyor, "buyrun Hüseyin amcayı ziyaret edelim, kebabımızdan da tadın, bilgi alın, Hüseyin amca işini çok severek yapar, bu nedenle de Manisa Kebabı konusunda çok başarılı ve en önemli temsilcisidir" diyor.
Maccun'un hemen bitişiğinde bulunan Manisaspor Kebapçısı sayın; Hüseyin ŞENGÜ'ün yanına Murat beyle birlikte geçiyoruz. Hüseyin amcadan bahsederken sayın ifadesini kullandım, çünkü hakikaten çok saygıdeğer bir insan. İşini o kadar çok seviyor ve önemsiyor ki, işinden kısa bir süre bile ayrı kalsa hasta olduğunu söylüyor. Paranın kendisi için daima ikinci planda kaldığını, asıl amacının bu kültürü yaşatmak olduğunu ilave ediyor. Hüseyin amcadan manisa kebabına ilişkin bazı ilginç tiyolar alıyorum. Örneğin manisa kebabı bakır tabata veriliyor, sebebi ise son derece mantıklı. Bu özel lezzetin en ince ayrıntısının tereyağında gizli olduğunu söylüyor. Tereyağı ne erken, ne de geç tam kıvamında dökülmeli diyor, bakır tabaklar ise ısıyı uzun süre muhafaza ederek tereyağının donmasını engelliyor. Tereyağının kendileri için özel üretildiğini, ve kendileri bir işlemden dah geçirdikten sonra bunu kullandıklarını söylüyor. İşyerinin isminden de anlaşılacağı üzere Hüseyin amca Manisaspor ve genel anlamda spor aşığı. Manisaspora 500.000 liradan fazla para aktardığını belirtiyor. Yugoslavya göçmeni olan bu koca çınar ilk göç yıllarında çok sıkıntı çekmiş.Eski Manisa kabapcılarından Bekir Ustanın yanında çıraklık ederken 12 yaşında olduğunu ve bu dönemde kebapçıda çalıştığı zamanlardan arta kalan zamanları simit ve gazoz satarak değerlendirdiğini söylüyor. " Çok sıkıntı çektik ama bu günümüze hamdolsun, bugün onlarca insana ekmek veriyoruz" diyor.




Bu tabaklar Hüseyin ustanın ustasından kendisine mirak kalmış, 120 yıllık dövme ve tamamen el yapımı.


Ahmet GECEGİDEN.




 Bu fotoğraf sponsorlarımdan ELİT OPTİK İshak YATMAZ için. Parayı verdin ama hiç arayıp sormuyon ishak abi bu adam öldümü kaldımı diye.
Yol çalışmasından dolayı ulaşım tek şeritten sağlanıyor, bu yol bisiklet yolculuğu için çok tehlikeli.




Yol kenarında Sami Dedenin antikalarını görünce duruyorum.Sami dede ile bir müddet sohbet ediyoruz. Bana "aha şu salkım iyi bunu kopar " diyor üzümün en güzelini ikram ediyor, burada su çantamı da dolduruyorum.
















Manisa-Sındırgı arası ilerlerken, motorla yanıma iki genç yaklaşıyor. “Abi nerden böyle” diyorlar. Açıklıyorum. “Abi çok yol gelmişsin, şu ilerideki bizim köy, durakta biraz dinlen” diyorlar. Peki diyorum, burada dinlenirken çantamdan yiyecek bir şeyler çıkarıyorum. “Abi üzüm, incir falan getireyimmi diyor içlerinden birisi, “zahmet olmasın gerek yok”  diyorum. “Yok abi olurmu, motora biner iki dakkada getiririm” diyor. Ve atlayıp motora gidiyor. Birazdan bir miktar üzüm, incir ve bir tane armut ile dönüyor. Yemeğimi yedikten sonra vedalaşıp yola koyuluyorum, bir süre sonra aynı gençler yeniden geliyor, “abi merak ettik ne yaptın diye” diyorlar. Sevgili kardeşlerim Mustafa AKYOL ve Osman KISA’ya teeşkkür ediyor, bir ay sonra asker olan Mustafa ya hayırlı tezkereler diliyorum. 



























O bitmek bilmeyen yokuşlarda hava iyice kararıyor. Planladığım gibi Sındırgı’ya ulaşamıyorum. Yol üzerinde bir köy kahvesi görüyorum. Kahveci Veli amca bana hemen çay veriyor. Banyo yapmak üzere Kertil Orman İşletme Şefliği Orman Söndürme ekip binasına gidiyor ve yardım istiyorum. Arazöz şöförü Mustafa ÇİFTÇİ, ben soğuk su ile banyo yapmayı kabul etmeme rağmen, hayır olmaz diyor, ve Hasan ERSÖZ kardeşim benim için termosifonu yakıyor. Banyomu yaptıktan sonra oturup rapor yazmaya başlıyorum. Abdullah ORUÇ abim sağolsun bana elektrik konusunda ve birçok konuda samimiyetle yardımcı oluyor, ben raporu bitirinceye kadar da beni yalnız birakmıyor. Ayrıca aynı ekip kalmam için de bana yer temin ediyor. Geceyi burada geçireceğim. Yardımları için bu güzel insanlara teşekkür ediyor, işlerinde kolaylıklar diliyorum.