7 Ekim 2010 Perşembe

19.GÜN (05.10.2010 Salı)

Pozantı çamalan-Adana : 60km
Adana (şehir içi dahil)-Kadirli :110
Gün içerisinde yapılan toplam km.170

Dün Nevşehir-Ürgüp'ten Niğde merkeze ulaştığımda ikindi vaktiydi.Pedal çevirmek icinere  henüz zaman vardı ancak Niğde ile Pozantı arasındaki o uzun mesafede konaklayacak uygun bir yer ve yerleşim yoktu.Bir karar vermeliydim. Ya yapmış olduğum 102 km ile yetinip Niğde merkez de konaklamalı, ya da Pozantıya ulaşmak üzere yola koyulmalıydım. Önümde 15 km uzunluğunda bir yokuş vardı.Bu yokuşu ortalama 7 km hızla çıktığımı var sayarsam, bu yokuşu aşmak 2 saatlik bir zamanımı alacaktı. Yani gün kararırken yokuşu çıkmış olacaktım.Bu hesapla koyuldum yola. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı, yokuşun hemen başındayken gün kızıllaşmaya, gölgeler iyice uzamaya, çok geçmeden de hava kararmaya başladı. Ve ben henüz yokuşu tırmanmaya devam ederken hava iyice karardı. Gece yolculuğu yapmamayı düşünmeme ragmen, hazılıklarım tamdı, ön far, arka stop, çantaların tamamında yer alan şerit reflektörler ve onun haricinde fotoğraflarda gördüğünüz arkada yer alan üçgen reflektörler, buna ilave olarak paçalarımda yer alan reflektörlerle maksimum görünürlügü sağlamaya çalıştım. Nihayet o zor ve yorucu yokuşlar sona erdi ve yokuşların hemen bitiminde o uzun inişler başladı. İnişlerle gelen kolaylık hemen beraberinde aslında bir de zorluğu getirdi. Yokuş çıkarken terlemiş olmam nedeniyle inişe döner dönmez müthiş bir üşüme meydana geldi.Hemen durup üzüreme birşeyler giydim, biraz gidince giydiğim hırka yetersiz gelmeye başladı, elimde tek hırkam vardı. Birazdan yanımda bulunan uzun kollu baharlığımı da giydim. Bu beni soğuktan koruyacak son kıyafetimdi. Çünkü yanımda bulunan birkaç kışlığı ağırlık olması nedeniyle yolda kargo yapıp yeniden eve göndermiştim. İçimi titreten bir üşüme ile, benim hızımda ilerleyen araçların stop lambalarını takip ederek ilerledim, ışığım var ancak yetersizdi. Pozantıya kadar hiç ihtiyaç olmamasına karşın, zaman zaman ısınmak için boşa pedal çevirdim. Ve nihayetinde pozantıya ulaştım. Ancak bu gün gerçekten şanssız günümde olmalıyım. Yolculuğumun ilk gününde konakladığım petrol istasyonunun önünde soğuk nedeniyle bu kez konaklamama imkan yoktu, ancak kalabileceğim kapalı bir yerde yoktu.Önümde iki seçenek vardı, birincisi otoban gişe bürolarında kalmak, orası olmazsa çamalan da bulunan tesislere ulaşmak. Önümdeki yeni yokuşu tırmanmak için yeniden koyuldum yola. Çok yorgundum ancak hırsım herşeyi unutturacak kadar çoktu. Pozantı gibi bir yerde uyku tulumumu atıp yatacak kapalı bir yer bulamamıştım. Arkadaşlar bunları yazıyorum ki,tur raporlarım tura çıkacak arkadaşlar için yanlış örnek teşkil etmesin, yani her zaman herşey lay lay lom olmuyor malesef. Zaman zaman insanı çok zorlayan, kızdıran durumlarda olmuyor değil. Bu da onlardan birisi.Sizlerle paylaştığım o güzel anlar ne kadar gerçekse buda o kadar gerçek. Pedal pedal ve pedal sonra yine uzunn ve soğuk bir iniş gecenin saat 00:30'unda Çamalan'dayım. Ne banyo yapmak, ne aletleri şarj etmek, ne de fotoğraf çekmek var aklımda. Aklımdaki tek şey yatıp uyumak. Ben bu konuda tesis görevlilrinden yardım isterken Osmaniye - Düziçi'nde ikamet eden genç bir kardeşim yanıma yaklaşıp, arabasında iki yatak olduğunu ve kendisinde kalabileceğini söylüyor. Seçim şansım yok, hemen kabul ediyor ve geceyi Ufuk TEKEREK kardeşimin tırının yatağının üst katında geçiriyorum.Ufuk üşüdüğümü anlayınca hemen vebestoyu çalıştırıyor. İçerisi 5 dk içerisinde fırın gibi oluyor. Sabah saat 07 gibi uyanıyor ufukla bilikte kahvaltı yapıyoruz.







Ufuk kardeşim aracını bana açtığın için, misafirperverliğin için ve iliklerime işleyen o soğuktan sonra bana sımsıcak bir ortam oluşturduğun için sana yürek dolusu teşekkürler.





Sabah saatlerinde İstikbal ÇUKUROVA arıyor. Bu turda sağolsun beni hem faceden yaptığı yorumlar, hem mesaj hem de aramaları ile hiç yalnız bırakmadı. İstikbal aile dostumuzdan öte kardeşim benim. Kendisiyle çok şakalaşırız.
-Ne yapıyorsun yusuuuuf.
-Ne yapayım, çıktım Çamalan dan yola, Adana istikametine doğru ilerliyorum.
-Valla helal olsun sana, hızına yetişemedik, ve her gün raporlarınla şaşkına çevirdin bizi.
-Teşekkürler İstikbal, sizin verdiğiniz gazla ilerliyorum :)
-Yusuf şimdi bulunduğun yerde ne var.
-Valla bir köprü var, sonra ağaçlar var, başka da birşey yok.
-Hadi kenara çek ve benim için tam bulunduğun yerde bir fotoğraf çek, bana el salla oradan.
-Peki deli kız, nasıl istersen.
İşte bu fotoğraf senin için İstikbal.








Yolda Karayolları bakım ekibiyle karşılaşıyorum. Ellerinde ve kıyafetlerinin arasında nar var, gel diyorlar, nar ye çay demleniyor,çay iç. Bir tane nar yiyip, bir bardak çay içerek devam ediyorum.











Pozantı - Adana arasındaki inişlerde hızım 75 km ye kadar çıkıyor ama, fotoğraf çekmek için pedal basmayı bıraktığımda hızım anında düşüyor, birkaç deneme yapıyorum ama en son yakalayabildiğim hız 73 oluyor.


Adana'nın hemen girişinde çok yakınımdan geçen bir kamyondan üzerime su döküyorlar. Küfretmemenin sizce imkanı varmı, avazım çıktığı kadar bağırarak küfrediyorum, suyu döken adi herif bunları duyup rahatlıyor. Ama benim öfkem bir türlü geçmek bilmiyor. Bu gün konuştuğum arkadaşlar hatırlayacaklardır, öğleden sonra sesim kısılmıştı, işte sebebi bu arkadaşlar. Yoldan kendi halinde giden ve kimseye bir zararı dokunmayan bir bisikletçinin üzerine bir insan neden su döker, ya da bir insan bunu yaparmı. Yorumunu size bırakıyorum....İşte bu da benim memleketim ve benim insanım, yada şöyle söylesek daha doğru mu olur acaba İşte buda benim memleketim ve benim hayvanım.



Adana'ya girerken Tayfur BADEMCİ abimi arıyorum.Kendisi yolculuğumun ilk gününde beni yolcu ederken, "dönüşte mutlaka haber ver davul zurna ile karşılayacağım seni" deyip espri yapmıştı. Tayfur abimi ve Mustafa KOCABUĞA'yı arıyorum. Mustafa giyinip hemen çıkıyor, Tayfur abi ise sanayide uğraştığı arabasını bırakıp geliyor. "abi işlerin varsa gelme lütfen, ben sadece haber ver dediğin için gelişimi bilgi vereyim istedim" diyorum. "Hayır diyor, hemen geliyorum" Ve birazdan her ikisi de Adana girişinde beni bekliyorlar.













Vakit öğleye yakın, genel olarak iniş inmiş olmama karşın, Adananın girişinden itibaren sıcakta pedal çevirmiş olmanın ve sabah erken yola çıkış olmanın etkisiyle acıkmaya başlıyorum. Bu nedenle Tayfur abinin yemek teklifini geri çevirmiyorum. Birlikte mustafanın tavsiyesiyle döner salonunda, yanında ayranla birlikte et döner yiyoruz. Kadirli de, Kadirli Kaymakamımız Sayın; A.Rauf ULUSOY ve Sumbas Kaymakamımız Sayın;Orhan AKTÜRK ile basın mensupları karışama için bekliyorlar.Bu nedenle zaman kaybetmeden koyuluyorum yola.Mustafa bana Ceyhan yol kavşağına kadar eşlik etmek istiyor ancak, henüz 8-10 km gitmişken mustafanın arka göbek sorun çıkartıyor. Bir iki kez ayar veriyoruz ama olacak gibi değil. Çaresiz Mustafa geri dönüyor.Yolculuğumun ilk gününde gişelere kadar bana eşlik eden son gününde ise beni karşılayıp, Adana çıkışına kadar eşlik etmeyi isteyen, yolculuğumdan benim kadar heyecan ve haz duyan Mustafa KOCABUĞA'ya, ve yine yolculuğumun başlangıcında ve sonunda benimle olan, yolculuğum boyunca sürekli destek veren sayın; Tayfur BADEMCİ, çok değerli eşi ve çocuklarına teşekkür ediyorum.









Adana'da su çantamı doldurmuştum ancak havanın aşırı sıcak olması hem sürekli olarak dudaklarımı kurutuyor, hem de su çantasından uzanan hortumun açıkta kalan bölümünün çabucak ısınmasına sebep oluyor. Buna bağlı olarak hem çok su tüketmem, hem de hortumun ısınan bölümndeki suyu içememem nedeniyle suyum çabucak tükeniyor. Yol kenarlarında su doldurabileceğim bir yer ve su alabileceğim bir yer yok. Burada feci derecede susuyorum. Sıcak altında uzun bir süre suzuz ilerledikten sonra nihayet, yeşil levhada park işaretini görüyorum. Bu işaret bu gün gördüğüm en güzel şey. Aldığım suyun yarısını hemen orada tüketiyorum, çantamı da doldurduktan sonra yeniden yola koyuluyorum.





Yol kenarında klasik bir mercedes park halinde, duruşundan bir sorun olduğu belli. Yanında durup yapabileceğim birşey varmı diye soruyorum. Adil bey, lastiğinin patlak olduğunu söylüyor," yol üzerinde petrol yada lasitkçi görür ve bana yönlendirirseniz sevinirim" diyor ve numarasını veriyor. Adil abiye bir an önce yardım ulaştırabilmek için tempomu biraz daha artırıyorum.Yaklaşık yarım saat sonra ancak lastikçiye ulaşıyor, Adil abiyle irtibatını sağlayıp, içim rahat bir şekilde yoluma devam ediyorum.



Ancak birazdan da benim lastiğim patlıyor. Ceyhan yol ayrımına 300 mt kala arka taraf sağ sol yapmaya başlıyor, "tam da zamanında" diye  iç geçiriyorum. Ancak yapacak birşey yok,sıcağın altında söküp hemen tamire koyuluyorum, lastikte bir adet metal, bir adet diken patlağı var, her ikisini de halledip devam ediyorum.





Kırmıtlı Kasabasında biraz önce bir trafik kazası meyana gelmiş, Bir kamyon traktörü römorkuyla birlikte altına almış, fotoğraf alıyor ama bilgi alamıyorum.










Çukurköprünün biraz daha gerisinde, Kadirli'ye 18 km kala, eşim, oğlum, İlyas ŞİMŞEK abim, Reşit ve İstikbal ÇUKUROVA  karşılıyorlar beni, şehrin hemen girişinde ise, Salih ÜNAL ailesiyle birlikte karşılayanlar arasına katılıyor, bunlara Hakan KARAASLAN, Kızkardeşim Songül, eniştem Abbas ve yeğenlerim Efsa ZÜLAL ve Ecem ÇEVLİK ekleniyor, sonrasında Bacanağım Hamit, baldızım Derya, ve yeğenlerim Tuğcan ve Göktuğ. Tanımadığım insanlar, ismini unuttuğum kişiler var konvoyda.






















Kadirli Kaymakamımız, Sumbas Kaymakamımız, ailem ve oğlum karşılıyor beni. Kornalar eşliğinde ilerlerken insanların, bravo bravooo diye bağırıp, alkışlaması gurur ve mutluluk vericiydi. Karşılama ve hediyeleri için Kadirli Kaymakamımız sayın; A.Rauf ULUSOY, Sumbas Kaymakamımız sayın; Orhan AKTÜRK'e, ilgi gösteren basın mensuplarına, aileme, karşılama için orada bulunan, tanıdığım ve tanımadığım herkese yürek dolusu teşekkür ediyorum.





















































Tur boyunca yorumları ile bana sürekli destek veren Sayın; Duygu DEMİRCİ'ye,

Neredeyse saat başı beni arayan, teknik konularda yapmış olduğu yardımlarla raporlara harcadığım zamanı minimize eden ve onca yoğunluğu arasında zaman ayırıp tur fotoğraflarını blog sayfama aktaran İlyas ŞİMŞEK abime,
Blog sayfamın her gün tamamını okuyarak her bir ayrıntıyı inceleyen, köpeksavar, pompa v.s. aletlerini bana hiç tereddüt etmeden veren, tek yol arkadaşım Ali Taylan LOĞOĞLU'na,

Teknolojiyle bağlantıları olmadığı için buradan yazamayan ancak beni dualarıyla yalnız bırakmayan eli öpülesi büyüklerime,

Telefon, SMS ve iletileriyle bana destek veren tüm dostlara,

Bana evlerini, sofralarını ve herşeyden öte yüreklerin  açan o güzel insanlara,

Projemle ilgilenen ve sloganımı daha geniş kitlelere ulaştırmama imkan veren ulusal ve yerel basına,
ve bunların arasında özellikle de TRT ve Kadirli Postası gazetesine,

Bahçelerinden meyve yediğim, anadolunun cömert insanına,

Yoğun işleri arasında turumu takip eden ve bana destek veren, uluslararası fotoğrafçı nam-ı diyar MEKECİ, Memduh EKİCİ abime,

Ziyaretim sırasında bana olağan üstü ilgi gösteren ve yalnızca mili sporculara takılan Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü rozetini takmayı layık bulan Genel Müdür Yrd. M.Ali BABACAN ve Yaşar Kaptan BAŞARAN'a,

Hiç tanımadıkları halde bana destek vermek için beni arayan, yazan onlarca insana,

isimlerini buradan zikretmediğim ancak, her  birinin ismini yüreğime nakşettiğim, yolculuğum boyunca beni bir kez dahi arayıp destek veren dostlara,

yürek dolusu teşekkürler. 

Yolculuğum ile ilgili genel değerlendirmeyi daha sonra, uygun bir vakitte yapacağım