7 Ekim 2010 Perşembe

18.GÜN (04.10.2010 Pazartesi)

Nevşehir Ürgüp- Niğde : 102 km.
Niğde – Pozantı Çamalan : 127 km.
Gün İçerisinde yapılan toplam km: 229

Kapadokya bölgesinin tarihi ve kültürel zenginliklerini görebilmek, Avanos ve Ürgüp’ün güzelliklerini hem görebilmek, hem de sizlerle paylaşabilmek adına dünü km bakımından verimsiz, ancak görsellik açısından oldukça verimli geçirdim. Bu gün ise beni yolumdan alıkoyacak, Dünyanın en büyük yer altı şehirlerinden birine sahip olan Nevşehir Kaymaklı yer altı şehri var. Bu nedenle bu gün ağırlıklı olarak pedal pasıp yol yapmaya adapte olmuş bir şekilde güne başlıyorum. Sabah saat 07 de uyanıyor, çayın suyunu ocağa koyduktan sonra yatağımı ve eşyalarımı toparlıyorum. Çayın suyu kaynadı ancak çayı bulamıyorum, Can dede yurtdışından getirdiği çayı çok gizli biryerlere saklamış Hem Dedeyi uyandırmayım, hem de akşamdan kalan bulaşıkları kaldırıp Dede ye yardımcı olayım düşüncesiyle bulaşık yıkamaya koyuluyorum. Genel olarak bu işleri sessiz yapmayı hiç beceremem. Ben bulaşık yıkarken Dede uyanıyor.
-Abi su kaynadı ama çayı bulamadım.
-İşte burada çay, bunu yurtdışından aldım, orijinal kaçak çay, ben bundan başka çay içemiyorum.
Çayı olduğu yerden çıkarıp demliyor Dede.
-“Sen yola gideceksin öyle geçiştirmeyle olmaz, bi de patetes kızartalım,sıkı bir kahvaltı yap” diyor. Bir tabağı iyi kızarmış, bir tabağı az kızarmış iki koca tabak patates kızartıyor, ve bir tava sucuklu yumurta yapıyor. Birlikte kahvaltımızı yaptıktan sonra kendiside Ürgüp çıkışına kadar bana eşlik etmek üzere hazırlanıyor. Dedenin yediği domates ve kendi bahçesinden. Bahçeden çıkarken bu doğal yiyecekler dikkatimi çekiyor. Onca işin arasında Dede bunlarla uğraşmaya da vakit buluyor. 7679-85












Birlikte koyuluyoruz yola. Ürgüpten Hacıbektaş yönüne doğru ilerleyen yaklaşık 15 kişilik bisikletli grup dikkatimi çekiyor.
-Dede bu grup kim tanıyormusun?
-Onlar turist grupları, yanlarında bir tane turist rehber var onun dışında hepsi yabancı, her gün bu saatlerde bisikletle çıkan turlar vardır.
Ürgüp’de güneşin yüzünü göstermesiyle birlikte balonlar havalanmaya başlıyor, bu günde balonların havalanması için hava koşulları oldukça uygun, görebildiğimiz yerde 10 civarında balon, taşıdığı meraklı turistlerle birlikte gökyüzünde.87-95

















Can dede bana Ürgüp’ün çıkışında bulunan bu çeşmeye kadar eşlik ediyor.Bu çeşmede su çantamı doldurarak yola koyuluyorum. Zihnimde 100 km mesafede olan Niğde ye ulaşmak, oradan sonra gün ışığından yararlanma durumuma göre yol almak var. Kaymaklı yer altı şehrine ulaşmak üzere tempolu bir şekilde pedal çevirmeye başlıyorum. Ürgüp-Mazı arası yol boyunca şaraplık siyah üzümler, çekirdeklik kabak ve Patates tarlaları görüyorum.Bir de bu tarlalarda çalışan işçiler… Kaymaklı yer altı şehrine ulaşmadan önce de çeşitli yerlerde yer altı çarşıları, evleri ve dağların altında konuşlanmış devasa büyüklükteki yer altı yerleşimleri görüyorum. Bir medeniyetin yaşadığı bu yerler şimdilerde ya boş, ya da köylüler tarafından ahır, samanlık olarak kullanılıyor. Bu yollar iniş ve yokuşlardan oluşuyor, zaman zaman sert yokuşlar çıkarken, zaman zaman hiç pedal çevirmeden yol alıyorum.7696-7723




































Mazı’dan Özlüce yönüne ilerlemem gerekirken yanlışlıkla Tilköy istikametinde yaklaşık 5 km ilerliyorum. Geçtiğim yerler gitmem gereken yol tanımıyla uyuşmuyor. Yol kenarında gördüğüm bir kişiye doğru yönde olup olmadığımı soruyorum. Ve yolculuğum boyunca ilk kez yanlış yönde 5 km civarında ilerlemiş olduğumu öğreniyorum. Geri dönüp pedallamaya başlıyorum. Mazı merkeze geldiğimde emin olmak adına kahvehane önünde bulunanlara yeniden doğru yönde olup olmadığımı soruyorum. Mustafa CEYLAN abim adresi tarif ettikten sonra;
-Gel bir şeyler iç kardeş” diyor.
-Abi yolum uzun,zamanım dar, çok teşekkür ederim.
-Ya beş dakika ile bir şey olmaz, hem biraz soluklan, gel hadi.
O çayını yudumlarken ben de sodamı içiyorum. Burada bir hatıra fotoğrafı çektikten sonra devam ediyorum.24-26








Ve Kaymaklı yer altı şehrindeyim. Çarşı girişinde, ağırlıklı olarak yöreye has malzemelerin satıldığı küçük dükkanlar var. Bu dükkanlardan ilkine girerek bisikletimi koyabileceğim uygun ve güvenli bir yer soruyorum. Semih ŞENGÜN isimli kardeşim büyük bir ilgi ile karşılıyor beni.
-Şuraya duvarın dibine koyabilirsin abi, hem burada benim gözümün önünde olur, ben sahip çıkarım bisikletine, hiçbirşey olmaz merak etme.
Mavi düş’ü Semih kardeşime emanet ederek yer altı çarşısını görmek ve görüntülemek üzere ayrılıyorum. Yer altı şehrini görmek 15, görüntülemek ise 150 Lira. Kameramla birlikte normal giriş ücreti ödeyerek girme çabalarım meyvesini veriyor. Ve fotoğraf makinem ve kameram ile birlikte Dünyanın en büyük yer altı çarşından bir tanesindeyim.27-41




























KAYMAKLI YER ALTI ŞEHRİ:
M.Ö Hitit ve Frig döneminde başladığı düşünülmektedir. 10. Y.Y. la kadar aktif olarak kullanılmış, 1500 yıldan fazla süredir ise çeşitli amaçlarla kullanılmıştır. 2,5 km alana sahip, 18-20 katlı ve 100 m den fazla derinlikte olan yer altı şehrinin 52 havalandırması ve yüzlerce odası bulunmaktadır. 20.000 kişi yaşayabilecek kapasitedeki bu devasa yer altı şehrinin günümüzde yalnızca %10 luk bölümü temizlenerek ziyarete açılmıştır.

Maalesef burada kamera çekimi konusunda yardım alacak bir Türk’e rastlayamıyor, çat pat İngilizcemle, yabancı bir turistten yardım alıyorum. Fotoğrafta görünen Danimarka’lı turist çekimler konusunda bana yardımcı oluyor. 42-44








Bu da Kaymaklı yer altı şehrini dolaştığım süre boyunca Mavi düş’e sahip çıkan Semih ŞENGÜN kardeşim. Semih kardeşimin yaklaşımı, ilgi ve alakası beni utandırıyor. Semih mavi düşe sahip çakmanın yanı sıra, abi illaki bir şeyler iç, yemek ye diye ısrar ediyor, ama zamanım dar olduğu için Semih’ten özür dileyerek ayrılıyorum. 46



Kaymaklı İlköğretim Okulu bahçesinde beden eğitim dersi için bulunan çocuklar var, ben oradan geçerken hepsi büyük bir coşku ile el sallıyorlar. Dönüp yanlarına geliyorum. Yavrucakların ilgi alaka ve sevgisi görülmeye ve yaşanmaya değerdi. Hepsinin soracak o kadar çok sorusu varki. Ama hepsi aynı anda sorunca anlaşamıyoruz.
“Şimdi çocuklar ben kendim ve yolculuğumla ilgili size bilgiler vereceğim, verdiğim bilgiler sizin sorularınıza cevap olacak, eğer kafasında hala soru kalan olursa, parmak kaldırıp sırasıyla sorsun” diyorum. Ve anlatmaya başlıyorum. Hepsi sessizce dinliyorlar. Yolculuğumun amacını “Sağlıklı bir gelecek ve yaşanabilir bir dünya için pedalla” sloganının açılımını onlara anlatıyorum. Sonra sloganımızı hep birlikte söylüyoruz ve buradan ayrılıyorum. Çıkarken hepsi peşimden koşup, kapıya kadar bana eşlik ediyorlar. Bilmiyorum içlerinden bir tanesi tur raporuma denk gelirmi. Olur ya bir kişi raporumu okursa lütfen o meraklı kuzucuklara sağ salim evime ulaştığım iletsin. 47-51











Ürgüp’ten Niğde istikametine doğru ilerlerken uzaktan iki cisim gözüküyor. Biraz daha yaklaşınca pedal çevirdikleri, biraz daha yaklaşınca da çantaları ve bisikletinin şeklinden bu bisikletçilerin benim gibi turcu oldukları anlaşılıyor. Önce selamlaşıyoruz. Sonrasında hiç kimseden bu yönde bir işaret olmamasına karşın ikimizde duruyoruz. Bu bisikletli gezginler, 27-30 lu yaşlarda bir çift. Karı koca düşmüşler yola ve tam 80 gündür Gazelle marka bisikletleriyle pedal çeviriyorlar. Bu bisikletçi dostlarla konuşmak lazım ama nasıl ? Palavra sıkmaya gerek yok, benim ingilizcem anlaşmamız için asla yeterli değil. Ben uluslar arası bir dili bilmiyorken bu çiftlerden, özellikle de erkek olan, ülkemizde geçirdiği 14 günde Türkçe yi pat çat öğrenmiş. Ve benim topraklarımda yine benim dilimle anlaşmaya çalışıyoruz, hep bir yanı eksik kalsa da…
Hollandalı olan bu çift Hollanda,dan çıkmışlar yola. Almanya, Çek Cumhuriyeti, Avusturya, Slovenya, Hırvatistan, Sırbistan, Romanya,Bulgaristanı geçerek gelmişler ülkemize, benim kamera çekimi için yardım alabileceğim bir tek Türk bulamadığım Ürgüp’e peri bacalarını ve Kaymaklı yer altı çarşısını görebilmek için taaa Hollanda’dan gelmişler, hem de bisikletle. Ne kadar da aptalca değimli !... Yaklaşık 15 dklık sohbetin ardından ayrılıyoruz, malum yol uzun, gün kısa…Vedalaşırken ben kendilerine yollardan arakladığım elma ve armutlardan ikram ediyorum, kendileri ise bana çikolata ikram ediyorlar. Farklı bir milletin fertleri olsak ta bisiklet diliyle anlaştığımız bu insanlarla yıllarca tanışıyormuşçasına kucaklaşıp, birbirimizin sırtını döverek ayrılıyoruz. Pedallarını çevirmeye başladıktan sonra defalarca kez arkalarını dönüp el sallıyorlar. Yolunuz açık olsun dostlar, tekeriniz her daim düz bassın, kötülükler sizden uzak olsun, rüzgar sırtınızdan essin her daim. 52-66
























Niğde’ye geldiğimde yol kenarında patates satan çocuklar yol kenarından, dur işareti yapıp, dur dur dur, diye bağırıyorlar.
-Buyrun çocuklar.
-Abi patates lazımmı.
-Ulan şerefsiz beni bunun için mi durdurdun, patatesi nereme koyacağım ben.
-Çantalara doldur abi, torbası 4 lira.
Gülümsüyorum.
Çocuklara patatesi neden alamayacağımı anlatıyorum. Çocuklar patates satamayacaklarını anlayınca soru sormaya başlıyorlar. Cevaplıyorum…
Bir sürü soru ve acele ile verilen bir sürü cevap.
-Oooooh sen çok yorulmuşsun abi, sana ekmek getireyim mi” diyor.
-Getir ama arasına da bir şeyler koy. Diyorum.
Hemen koşup gidiyor çocuklardan bir tanesi ve çok geçmeden elinde yarım ekmekla koşarak geri dönüyor. Ekmeğin arasındakinin ne olduğunu hala çözebilmiş değilim, ne olduğunu kendileride tam olarak bilmiyor, bu yörede genelde kahvaltıda kullanıyorlarmış, domates, sarımsak, soğanlı falan bir şeyler. Çok fazla tercih şansım olmadığından afiyetle yiyorum.
Canlarım benim çok teşekkür ederim ekmek arası için, umarım satışlarınız iyi gider. 68-74








Yolda bir delikanlı bisikletini eliyle itekliyor,lastiği patlamış, ben yanından geçerken elindeki cipsi bana uzatarak “cipis ye abi” diyor. Bu sempatik delikanlının cipsinden az bir şey alıp, devam ediyorum. Bu arada yolu uzun olsaydı lastiğini mutlaka yapardım ama evi hemen 30 mt ilerideymiş.75-81










Nihayet Niğde merkeze ulaşıyorum. Gölgeler birhayli uzun, yani gün batmak üzere ama gün ışığından yararlanmak için 1.5 – 2 saatim var. Ya burada biryerlerde kalıp günü 102 km ile kapatmalıyım, ya da biraz daha devam etmeliyim. Otobanı kullanırsam Pozantıya kadar kalabilecek biryer yok ama bu yol kısa ve geniş. Diğer yol üzerinde bir sürü yerleşim var ama o yol uzun ve dar. Otobanı kullanırsam önümde 15 km uzunluğunda bir yokuş var, sonrası sürekli iniş. Bu yokuşu gün batmadan çıkabilirim hesabıyla koyuluyorum yola. Yokuşun başlangıcında, şehrin hemen çıkışında, bir fabrikanın önünden geçerken, kocaman kafalı iri bir köpek hızlı bir şekilde bana saldırıyor, o kadar hızlı ki köpeksavarı yerinden almama fırsat kalmıyor. Direk bacağıma hamle yapıyor, bir refleksle bacağımı kaldırıyorum, bisikleti şiddetli birşekilde çarpıyor, sarsılıyor ama devrilmiyorum. Köpekte çarpmanın etkisiyle canı yanmış olacak ki geri dönüp kaçıyor.
Yokuşlar tahmin ettiğimden çok daha dik bu nedenle tahmin ettiğim gibi hava kararmadan yokuşları tamamlayamıyorum. İnişe döndüğümde hava iyiden iyiye kararıyor. Karanlıkta yola devam etmemem gerektiğini biliyorum ama yapacak bir şey yok, yani kalabileceğim biryer yok. Işığım var ama yetersiz. Uzuuuuun inişlerde, benim iniş hızımda ilerleyen araçların ışıklarından yararlanarak ilerliyorum. Tedirgin ve kemiklerimi üşüten soğukluktaki bu inişin ardından Pozantı’ya ulaşıyorum. Yolculuğumun ilk gününde konakladığım Pozantı daki petrolün önünde bu gün kalmama imkan yok, çünkü hava çok soğuk. İçeride kalmama ise izin vermiyorlar. Biraz daha ileride Çamalan, çamalana ulaşmam için önümde yine bir yokuş var. Yine koyuluyorum yokuşa, artık gerçekten çok yorgunum. Nihayet gece saat 00:30 da Çamalan’a ulaşabiliyorum. Orada kalacak yer konusunda tesis sahibinden yardım isterken, genç bir tırcı yaklaşıyor. “Gel hemşerim ya, ne kalacak yer arıyorsun, benim araba da iki yatak var, birisi boş, kalmazmısın” diyor. Sizce tercih şansım varmı? Ufuk TEKEREK isimli bu genç kardeşim 26 yaşında ve 3 çocuk babası, çocuklarının iki tanesi ikiz doğmuş. Ufuk “sen üşümüşsün abi, hemen vebestoyu çalıştırayım” deyip, bir dakika içinde içeriyi fırın gibi eden o mucizevi aleti çalıştırıyor. Sevgili dostlar bu gün tam 229 km pedal çevirdim. Taktir edersiniz ki çok yoruldum.Ve aynı zamanda çok üşüdüm, bu nedenle fotoğraf çekmek falan da hiç aklıma gelmedi açıkçası. Bu geceyi geçirdiğim araç ve sevgili dostum Ufuk yarın’ın yol raporunda olacak. 82-90











1 yorum:

  1. Candedenin bir müriti oldun artık.Bisiklette ürgüp kapadokyaya yakışıyor.Bende oralarda pedallamak isterdim.

    YanıtlaSil